Doğum tarihi bilinmeyen ama etkisi asırlardır süren Sarı Yakup, Konya’da ilim yoluna ilk adımını attı. Yolu İran ve Arap ülkelerine düştü; zamanının en önde gelen âlimlerinden feyz alarak donandı. Ancak bu ilim yolculuğu, sadece derslerle değil, zorluklarla da doluydu. Yol arkadaşlarından biri olan Kara Yakup’la birlikte, ilmin kutbu Molla Fenarî’nin ders halkasına katılmak için Bursa’ya kadar gitti.
MOLLA FENARÎ VE CESARETİN CÜBBESİ
Molla Fenarî, Osmanlı’nın ilk Şeyhü’l-İslâmı olmasının yanında, adalet timsali bir kadıydı. Yıldırım Bayezid’in şahitliğini bile, İslâm’ın şartlarına uymadığı gerekçesiyle reddedecek kadar hakkaniyetliydi. İşte Sarı Yakup, böylesi bir hocanın rahle-i tedrisinden geçti. Onun yetiştirdiği iki değerli isimden biri oldu; diğeri ise yol arkadaşı Kara Yakup’tu.
SORU SORANA ŞÜPHE BIRAKMAYAN ÂLİM
Sarı Yakup, yalnızca anlatan değil, anlatırken öğreten bir bilgeydi. Sorulan her meseleyi, şüpheye yer bırakmayacak şekilde detaylandırırdı. Fıkıh, kelam ve hadis alanındaki derinliğiyle zamanının önde gelen âlimlerinden biri oldu. Şakaik-i Numanîye’de “muhakkik, müdakkik ve kerîmü’l-ahlak” olarak anıldı.
RÜYA ÂLEMİNDE BİR HADİS VE DERİN BİR CEVAP
Bir rüyasında Peygamber Efendimiz’i (S.A.V.) görür. Ona, âlimlerin manevi değerine dair bir hadis-i şerifi sorar: “Âlimlerin etleri zehirlidir; kim haklarsa hasta olur, kim yerse ölür.” Cevabını rüyada alır; bu da onun içsel arayışının ve manevi boyutunun bir nişanesidir.
KALICI İZ: RİSALE-İ MENASİKÜ’L-HAC VE MEZARI
Sarı Yakup’un en bilinen eserlerinden biri “Risale-i Menasikü’l-Hac”tır. Onun bilgeliği, sadece sözde değil, yazılı eserlerinde de yankı bulur. Vefatından sonra Konya’da kendi adıyla anılan kabristanda, Sarı Yakup Camii’nin hemen kuzeyinde ebedi istirahatine çekildi.