
Eflaki’nin aktardığı bir menkıbeye göre, Mevlâna bir müridinin defin işlemleri sırasında nasıl bir yol izleneceği konusunda fikir beyan ederken, Kerimeddin dikkat çekici bir görüş ortaya koyar. Kerimeddin, ölünün toprakla doğrudan temas etmesinin, tabut aracılığıyla değil, doğrudan toprağa verilmesinin daha uygun olduğunu belirtir. Bu görüşü duyan Mevlâna, Kerimeddin’in sözünü çok beğenir ve: “Bu mana hiçbir kitapta zikrolunmamıştır,” diyerek onu över.
ÇELEBİ HÜSAMEDDİN’İN ARDINDAN GELEN İSİM
Çelebi Hüsameddin’in 1284’te vefatının ardından, Sultan Veled’in ifadesiyle, Mevlevîlik içerisinde öne çıkan isimlerden biri Şeyh Kerimeddin olmuştur. Sultan Veled, yedi yıl boyunca Kerimeddin’den feyz aldığını ve ona tabi olduğunu açıkça dile getirmiştir. Ancak, Mevlevîlik tarihinde resmî olarak makamı devraldığına dair bir kayıt bulunmamaktadır.
Konuyla ilgili değerlendirme yapan Gölpınarlı ve Füruzanfer, Sultan Veled’in bu bağlılığını doğrular. Özellikle Füruzanfer, Kerimeddin’in “gizli velilerden” olduğunu ve Hüsameddin Çelebi’den sonra siyrette halife kabul edildiğini belirtir.

KAYNAKLAR ARASINDAKİ FARKLI GÖRÜŞLER
Bazı modern araştırmacılar, Sipehsalar ve Eflaki’nin eserlerinde Bektemüroğlu Kerimeddin’in tarikatın resmî halifeleri arasında anılmamasını, Sultan Veled’in Mevlevîlikteki liderliğini ön plana çıkarmak amacıyla yapılan bir tercih olarak yorumlamaktadır. Ancak İbtidânâme açık bir şekilde, Çelebi Hüsameddin’in ardından Kerimeddin’in önemli bir yol gösterici olduğunu belirtir.
SULTAN VELED’İN ÖVGÜLERİ
Sultan Veled, İbtidânâme ve Dîvân eserlerinde Bektemüroğlu Kerimeddin’e büyük övgülerde bulunur. Onu, döneminin seçilmiş velîsi, gönül sahibi ve halkı Hakk’a ulaştıran bir rehber olarak tanımlar. Kerimeddin’i, halk arasında sıradan biri gibi görünse de gerçekte bilgi ve hikmetle dolu, eşsiz bir cevher olarak tasvir eder.

VEFATI VE MEZARI
Doğum tarihi bilinmeyen Bektemüroğlu Şeyh Kerimeddin, 691 yılı Zilhicce ayında (yaklaşık Ekim-Kasım 1292) vefat etti. Kimi kaynaklar, ölüm tarihinin 1291 yılı olduğunu, 1292 yılının ise mezar kitabesinin dikildiği tarih olduğunu belirtmektedir. Dergâh’ta, Ulu Ârif Çelebi’nin arka ve sol tarafına defnedilmiştir. Mezarı, kireç ve alçı ile sıvanmış bir sanduka ile örtülüdür. Baş tarafındaki dört satırlık Arapça kitabede ise onun üstün âşık ve sadık bir veli olduğu vurgulanır.