Sabırla Koruk Helva Olur
Eskiden sabır bir kelimeden ibaret değildi…Bir yaşam biçimiydi. İnsanlar bilirdi ki; bir şeyin güzelleşmesi, olgunlaşması, yerini bulması zaman ister.Ekmek hamurunun mayalanması, meyvenin dalında tatlanması, bir sözün gönülde kök salması…Hepsi zamana emanetti.Kimse “ne zaman olur” diye sormaz, “olacağı zaman olur” derdi.
Çünkü sabır, bir bekleyiş değil, bir teslimiyetti.
Bugünse her şey aceleye gelmiş gibi.
Hayatı tek tuşla yaşıyoruz.
Her şey hızlandı ama gönüller yavaşladı.Artık kimse beklemek istemiyor.Ne sevgiyi, ne başarıyı, ne huzuru…Sanki her şeyin bir teslimat süresi olmalıymış gibi yaşıyoruz.
Oysa sabır sadece beklemek değil;
beklerken kalbini incitmemek, dilini kirletmemek, umudunu soldurmamak.Eskiler çok güzel bir söz söyler: “Sabır, ateşle imtihanın adıdır.”Bizse artık zorluklara dayanmayı değil, onlardan kaçmayı öğreniyoruz.Dayanmak yerine hemen çözüm istiyoruz, hemen sonuç, hemen mutluluk…Ama aceleyle büyüyen hiçbir şey kalıcı olmuyor.
Bir tohumun bile toprağın karanlığında sabretmeden filizlenmeyeceğini unutuyoruz.
Çünkü sabrın bir ölçüsü, bir süresi, bir rakamsal karşılığı var gibi yaşıyoruz.Oysa sabır, takvimle değil; içteki inançla, kalpteki güvenle, ruhun olgunluğuyla ilgili.
Bir kalp sabretmeyi öğrendikçe, sükûnet büyür içinde. Eskiden insanlar sabrı dua gibi taşırdı dilinde.
“Olmadıysa vardır bir hayır” der, teslim olurdu.Şimdi ise her gecikmeyi kaybediş sanıyoruz.
Ve ne yazık ki bu aceleciliği bizden sonra gelen kuşak da bizden öğreniyor.Artık çocuklarda sabırsız…
Bir şeyin oluşmasını değil, oluşturulmasını bekliyorlar;
çünkü onların dünyasında her şey “hazır” geliyor.Emekle değil, hazır ve hızla büyüyorlar. Sonucu görmek istiyorlar ama süreci yaşamak istemiyorlar. Çünkü biz, onları sabırla değil, hızın konforuyla büyüttük.
Düştüklerinde hemen kaldırdık, beklediklerinde hemen verdik,her boşluğu anında doldurduk.
Düşmelerine,yorulmalarına hiçbir zaman izin vermedik.
Biz hızla yaşarken, onları da sabırsız bir dünyanın çocukları yaptık.
Ve şimdi, beklemeyi bilmeyen bir neslin yorgunluğuna şahit oluyoruz.
Oysa atalarımız ne güzel söylemiş:
“Sabırla koruk helva olur, dut yaprağı atlas...” Yani sabır, en ekşiyi bile tatlıya dönüştürür; en sıradanı bile değerli kılar.Zamanla, emekle, inançla her şey güzelleşir.
Belki de yeniden öğrenmemiz gereken şey, her şeyin bir vakti olduğuna inanmaktır. Unutmayalım ki; Erken açan çiçek, rüzgârda erken solar.
Hayat bize sabrederken sadece beklediğimiz şeyi sunan değil, beklerken bizim güzelleşmemizi sağlayan kapılar açsın..


