MİSAFİR ODALARI
Biz çocukken misafir odası diye bir kavram vardı eve misafir geldiğinde kullanılmak için ayrılmış evin en göz dolduran bölümü, kapıları kilitli sadece misafir geldiğinde kapısını açtığınız, her daim temiz, düzenli ve çok özel yerler…
Odaya girdiğinde bir duvarı boydan boya kaplayan vitrin, adete en kıymetli eşyaların olduğu gizli bir hazine sandığıydı. Ütülenmiş bir köşesi dışarı bakacak şekilde serilmiş dantellerin üzerine muazzam bir şekilde yerleştirilmiş fincanlar, her zaman kullanılmayan yine özel günlerde kullanılması tasarlanan misafir yemek takımı, çeyizden kalma kristal bardak seti, bir köşesinde oynamamak üzere alınmış belki de yurt dışındaki akrabamızın hediye ettiği porselen bebekler, sevdiklerimizin fotoğrafları, dışı mavi gazete kuponlarını biriktirerek aldığımız 32 cilt Büyük Larousse sözlük ve daha pek çok şey….
Vitrin önemli bir dekoratif parçaydı. Doğum günleri o vitrinin önüne kurulan yemek masalarında kutlanır fotoğrafların arka planını doldururdu. Özel günlere ev sahipliği yapan ahhh çocukluğumun sahnesi misafir odaları, fiskos sehpalar, kadife koltuklar, misafirler ile ev sahibi arasında sıcak sohbetlerin başlatıldığı o özel oda çocukluğumun özel anlarına şahitlik eden odalar….
Bize hep misafiri memnun etmemiz öğretilmiş ve her zaman buna fazlasıyla özen göstermişizdir yatılı gelen misafire evimizde rahat etsin diye yattığımız yatağı bile paylaşmaktan çekinmemişizdir, peki ya bu kadar memnun etme çabası neden?
Ah şu elalem yok mu, elalem arkamızdan konuşmasın diye elimizden geleni fazlasını yapma çabaları, peki ya benim rahat etmediğim, benim tadını çıkarmadığım keyfine varamadığım ortamı, eşyayı veya her ne olursa bir başkası ile paylaşma çabası ne kadar mantıklı, çocukluğumdan beri hiç anlamlı bulmamış hatta hep bu durumdan rahatsız olmuşumdur. Anlatmak istediğimi belki bencillik olarak tanımladınız ancak bencillik sadece “beni düşünmek” oysa demek istediğim benim huzurumu kaçıracak veya beni rahatsız edecek herhangi bir eylemde bulunmamaktan bahsediyorum aslında bu dünyada “benden daha değerli hiç kimse yok” onu anlatmak istiyorum.
Zaman zaman öncelikler değişebilir ama hayatın tamamına baktığımızda kendi değerinin farkına varabilmek ve buna uygun yaşayabilmek çok kıymetli. Biz paylaşımcı bir toplum olarak, misafirimizi başımızın tacı yapan canım ülkemin vatandaşları şimdi de ülkemizin en güzel yerlerini, yaşadığımız şehirlerin en güzel evlerini ülkemize gelen misafirlerle paylaşmayı bir gurur sayıyoruz hatta bundan ciddi anlamda maddi kazanç da sağlıyoruz. Evimize gelen misafiri başının tacı yaptığında her kim olursa olsun bir süre sonra tüm huzurun kaçar. Ben misafir odalarını sadece misafir odası olarak kullanmak istemiyorum yaşam odası yapıp evimde huzurla yaşamak istiyorum. Evime gelen misafirin sınırlarını bildiği, kendime sunmadığım konfor alanını ona/ onlara sağlamak istemiyorum. Çünkü ben kendi değerimin farkındayım, yaşadığım çevreme ve topluma değer veriyorum aynı değeri de görmek istiyorum.
Evimde kendime, çocuklarıma, köken aileme sağlamadığım konforu gelen misafire de sağlamak istemiyorum. Misafir odamın kapısını açıp yaşam odasına çevirip elime kahvemi ve kitabımı alıp ayaklarımı uzatmak istiyorum kapı çalar ve bir misafirim gelirse kendim içmeye kıyamadığım içeceği ikram etmek istemiyorum.
Ülkemi çok seviyorum, yaşadığım şehri ve elbette kendimi, misafirlerin ev sahibi muamelesini görmesine müsade etmek istemiyorum çünkü kendi değerimin, yaşadığım çevrenin ve ülkenin değerini, kıymetini biliyorum, değerlerimize sahip olmamız dileğiyle keyifli bir hafta dilerim sevgilerimle….